22 Eylul 2006 tarihli konular

Kalp Kabı Kırılınca...

  • YineBiGulnihal

PAPAZA KIZIP ORUÇ bozulmaz, der atasözü. Lâkin yanında aynı safta namaza durup ha bire dirseğiyle itekleyip durursa biri, dönüp bir şey desen namazın bozulacak, cemaati kaçıracaksan, bir şey demesen huşû ve huzurun elden gidiyorsa, en önemlisi de onun kendisinin de namaz kılıyor olmaktayken kendi huzuru bozuk haline bir anlam veremezsen… Namazıyla ilgilenmek yerine seninle uğraşmayı görev edinmiş, sen de onun seninle uğraşmaları sebebiyle ister istemez her dürtmesinde onunla uğraşır hale gelmişsen şaşkın vaziyette ve kendi namazınla ilgilenemez olmuşsan…


Bu teşbihi yaparken tam burada aklıma Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın namazdayken sırtına atılan işkembe geldi. Ama yine de onu atan cehaletin babası ve karşı safın azılısıydı. Bense bu benzetmeyi, ‘içerden’ yapmaya çalışıyordum.

Kalbimin Verdiği Söz ...

  • YineBiGulnihal

dedi: yere ve göklere sığmazsın ama benim kalbimdesin, bildim.


bildim, ben sana ta o zamandan evet evet evet dedim.


''güldüren de ağlatan da O '' olan Rabbim,

''dirilten de öldüren de'' O sensin ,bildim.



sensin ''güneşin ve ay'ın hareketlerini bir hesaba göre'' düzenleyen,


''ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin'' eden.

sensin ''yakın göğü kandillerle donatan'', ''sensin geceyi gündüzü geceye katan''.


''iki doğunun da Rabbi, iki batının da Rabbi'' sen,

sensin ''güneş ve ay'ı bir araya getiren''.

''suyu taşıran'', ''yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan'',


sensin ''durur gibi göründüğü halde dağları yürütüp duran'',

Rabbim bildim sensin.



''gizli de açık da olsa kalplerde yatanı'' ve ''nefsimin bana fısıldadıklarını''

bilen sen,

evet dediğim,

sen, kalbimle benim arama giren, sen va'dine inanmam için benim kalbimi pekiştiren,

sen, benim içime iki kalp koymayıp da önce kilitleyen kalbimi, sonra açan aynı kalbimdeki kilidi,

bütün işlerin dönüp dolaşıp kendisine vardığı, sen,

Hüzün ....

  • YineBiGulnihal

Nikotin tadında bir şey bu
Ve alışkanlık yapıyor.
Hüzne alışık gönüller daha dayanıklı
Bunu biliyorum.


Hayata hep gözyaşı penceresinden bakmak
Acıyı saklamak ve
Onu mukaddes bir emanet gibi taşımak asilce
“ardımda yangın sonrası bir şehir var...
yıkıntıların üstünde hala dumanların tüttüğü...
köşe başlarında yaralı ve gönlü yaralı insanların
dalıp dalıp gittiği, sokak aralarında şaşkın kedilerin dolaştığı
yangın yeri bir şehir...



dönüp bakmıyorum
sırtımda alevlerin sıcaklığı hala göz yaşı kaynağım kurumuş
gözyaşı yollarımda sararmış otlar...
gözlerim ufukta...


kaçıp giden rüzgarı, yangını büyüten rüzgarı ve geciken yağmuru arıyorum...”
hüzün...
acının çiçeği...


acı ve acılar,onlara esir olmak yerine oynaşmayı tercih edenleri
bir heykeltıraş gibi biçimlendiriyor.
Acılarla oynaşmak...
Hüzün uzakların çağrısıdır...


Her gün yüzlerce,binlerce defa
Yollara düşerde düşünceleriniz,
Bedeniniz hapistir ve kaçıp kurtulamazsınız
Hüzün uzakların çağrısıdır....
Gidemezsiniz...

Elveda Birtanem...

  • YineBiGulnihal

Sabah uyandığın da midesinde bir yanma hissetti yanmanın nedeni akşam
yedikleri değil uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında
bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış
bitmeli. İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu..



"Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim....
Bulunmaz,Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak hımm yakışıklı
çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım çok çalıştım bitmesin diye
kendimle mantığımla çok kavga ettim olmadı...."
Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu.
Süratle giyinerek dışarı çıktı, bugüne kadar hiç bekletmemişti onu
şimdi de bekletmemeliydi.İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu.




Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor
onlar bile ağlıyor halimize. Birkaç saatlik yolculuktan
sonra Kadıköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti,

Eylül'üm İşte Var mı Ötesi?...

  • YineBiGulnihal

Eylül... Fersude sonbaharların giriş kapısı... İlk yaz rüzgârından alınmış bir hızla savrulan düşüncelerin, hoyrat hayallerin ve avare zamanların yorgunluğu, kırgınlığı, pejmürdeliği içinde yeniden derlenip toparlanması gereken hayatın rengi... Ve yeniden başlamanın yorgun ritmini hatırlatan yağmurlar... Bölük pörçük hatıralar, kırık dökük sevinçler... Şiir kılığında gelen acı...

Eylül işte; nâm–ı diğer, hüzün...


Eylül... Her şair için ayrı bir Leyla; kurşunî gelinlikler giyinip de gelen... Dilemmaların çıldırtıcı sükunu bir yanda; ve bir yanda sislerin ve buğuların ardından sökün edip yürümüş sancıların ilhamı... Katar katar uzaklaşan kuşların kanatlarına yüklenen son arzular kadar umutsuz ve beklenesi...



Eylül işte; nâm–ı diğer, pişmanlık...

Hüzün...

  • YineBiGulnihal

Tabiki yaşam mutluluklarla dolu değildir. Şunu da unutmamak lazımdır ki mutluluk sığ deniz gibidir hüzün derindir. Hüznün anlamını bilip yaşamadan yüzmeyi öğrenmek mümkün değildir. Oysa yüzmeyi bildikten sonra ve bunu öğrenmek için gereken emeği sarf ettikten sonra sığda aynıdır, derinlik te. Hiç bir deniz ürkütmez. Derin denizde yüzmenin verdiği güveni ve zevki kendinizden esirgemeyin."
Osho

Bugün içim eflatun. Göğüs kafesime eğildim seyrediyorum. Nefesimi tuttum içindeki hava kaçmasın diye. Nefesimi versem kaçacak gibi hüznüm. Çiçeklenmiş erguvanları boğaz vapurundan -elinde bir bardak demli çayla- doyasıya seyretmek gibi.

Şu anda tam kravatımın altında ortada bir ağırlık var. Dolu bir bulut çökmüş gibi. Yağmurunu bıraktı bırakacak.

Moda sahilinde kayaların üzerinde oturup Bakırköy'ün ardından günün batımını seyretmek ve ardından gelen serinlikten ürpermek.

Hüznün güzelliği, güzelliğin izini taşıması galiba. Üzüntünün morunun, güzelliğin, büyünün pembesine yaklaşması.
Aldığım nefes buz mavi, verdiğim elfatun...

Bayatlasaydı Hüzün Böyle Kokardı...

  • YineBiGulnihal

Batıdaki yalancı baharların güneşini,
masum bir doğu ikindisine pay ederken mi yaktık yoksa dağların
başını? Tezek kokan pişmanlıklardan soyutlanan soysuz acılar
kemirirken kapıları, tavşana kızıp ta içmedik mi akşamların
demini ve kilitli kalmadık mı mum kokulu karanlık odalarda?
Hangimizin aklına geldi ateş olup yanmak,yakmak?
Diken olduk gülümüze sahiplenmek adına,
lakin sahipsiz ortada kala kaldık dalla.
Bir gül dikensiz de güzeldir ama
bir diken gülsüz batmaz hiçbir hüzne.

Ki bir şafak ayazıyla bozulmadı mı gülün bekareti...?

Doğum zamanı geldi, kayamadık suni sancıların samimiyetsiz
çağrısında kalabalıkların kirli, küçük ellerine...
Doğmadık ki hiç tebessümün titreyen ayalarından,
nasıl doğuralım cesur kahkahalar?

Toprağa küstü, fırınlarda açıyor şimdi çiçekler,
üzerine gelişi güzel serpiştirilmiş çörekotu renginde
yağmurlar... Böyle mi yazıyordu mevsimlerin çaresizliği
ve bu kadar sahipsiz miydi iklimler...?

Gözden uzak ama janjanlı gönüllerle kaplardık,
cin ali çarpılmadan önce kitaplarını...

Merhaba Hüzün...

  • YineBiGulnihal

Tekrar hayatıma hoş geldin. Epeydir uğramıyordun bana... Alışmıştım yokluğuna, hani iyiceydide... Bilmem nedendir son bir yıldır bırakmadın yakamı... Sana alışmıştım da. Belkide çok sevdin beni, yalnızlığımı, umutsuzluğumu, küskünlüğümü... Aslında bende sevdim seni galiba... Bir ara bıraktın beni ama ... Çok özledin ki geri geldin... Hoş geldin, umarım hayatıma verdiğin o burukluğu mutluluğa dönüştürmem için bana güç olursun... Bana mutluluk kaynağı olursun...

Seni seviyorum hüzün... Her ne kadar bazen bana çok acı versen de biliyorum ki gelişinle beraber, bana umudu da getirirsin... Farkındalığıda... Gerçi bunu farkına son iki gelişinde vardım ama olsun zararın neresinden dönülse kardır hesabı, yine de beni umutlandırıyorsun...

Hoş geldin hüzün... "Her karanlık gecenin mutlaka sabahı vardır" gerçeğini tekrar bana getirdiğin için hoş geldin... Hayatımı ne senle nede sensiz geçireceğimi biliyorum... Ama umarım bu gelişlerinin sonunda hep sabah olur... Ben bunun için elimden geleni yapacağım umarım sende yaparsın...

Seni seviyorum hüzün...

Severek Ayrılanlar

  • YineBiGulnihal

o gün büyük bir sesle uyandı..hemen pencereye koştu...
şaşırdı çünkü 3 yıl aradan sonra apartmanlarına yeni biri taşınıyordu "yine yaşlıdır ,kafa dengi çocuğu yoktur " diye düşünerek içeri girdi...Ama yanılmıştı taşınanların 2 tane güzeller güzeli kızı vardı...Hemen büyük olana gözleri dikti...ANCAK kızlardan küçük olanının onun hayatında derin bir etki yapacağını nerden bilebilirdi ki...

aradan 2-3 hafta geçtii kızlarla tanışmak zorundaydı...en azından kendin, öyle hissediyordu...Kızlardan büyük olan çok kopuktu "küçüklerle işim olmaz" diyen tiplerden..Bu durum karşısında ilgi odağı küçük kız oluyordu. bir kaç arkadaş yardımıyla tanışmayı becerdi...

aradan 3 ay geçti.Çocuğun aşkı o kadar büyüktü ki onun uğruna ölmeyi göze alabilirdi...o kızı nasıl seviyorsa bi o kadarda kız onu seviyordu...okullar açıldı yeni arkadaşlar edinildi..aradan yine 2 ay geçti..onun üzerindeki baskı çok artmıştı "liseliyiz,kız çok, boşver onu" arkadaş baskısı,çevre etkisi,gençliğe adım ve lise polemiği o büyük aşkı parçalamaya yetti...

Senden Uzakta

  • YineBiGulnihal

Senden uzakta neler oluyor…
Sen yokken, buraların tadı tuzu kalmıyor damağımda. Öyle yavan, yalın, çıplak ayak dolanıyorum sokakları. Sen yokken, gözlerim divane oluyor hayallerimde. Birden kayboluyorum kendi gizemimde.


Sen birde geceleri görmeye dur, bir bir damlıyor gündüzün serinliğine. Her dolduğunda kırk yılı aşmış, her damladığında asırlaşıyor gündüzün üzerinde. Sen olmadığında ben uçurum kenarında, sen olmadığında ben masmavi bir boşlukta, sen olmadığında, ben çukur arıyorum kendime, senin doluluğunda.


Senden uzakta bir şehir var kendi sarhoşluğunda, bir rüzgar dolaşır başıboş, bir soluk adımlar kendi sokağındaki kaldırımları. Senden uzak olunca, bir yağmur damlası alay eder tüm ıslanmışlığımla.


Uluorta bir Pazar kurulur, sere serpe çarşaflar düğün yeri gibi, düğüne geç kalmış bir yemeni sarkar, tezgahtan rüzgara, kınalı ellerin göz bebeklerine doğru. Senden uzakta belki de burada.

Eğer

  • YineBiGulnihal

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
Arkalarında doldurulması
Mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
En güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
İnsan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
Hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
Kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
Öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
Son çay yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
Meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

İşte...

  • YineBiGulnihal

Sensiz geçirdiğim bir gece daha oluyor.

İçimde yine hüzün, yine yalnızlığın buruk acısı,

yine büyük özlemin içimi kemiriyor bu gecede.
İstemiyorum gece olmasını...
Korkuyorum sensiz karanlıktan, her geceki gibi yine sensiz hayallerim

, yine bu ızdırap, yine bu yüreğimin çığlığı, yine bu derin çığ....
Ne zaman son bulacak bu bekleyiş, ne zaman bitecek..

Sevmiyorum geceleri...
Bu ıssız sokaklar yalnızlığımı kamçılıyor, sensizliği yaşatıyor bana.

Ürkek bir çocuk gibi kapkara gökyüzüne bakıyorum endişeyle,

durduramıyorum bu ızdırabı, üşüyor yüreğim sensizlikten.
Nefret ediyorum gecelerden....
Öylece bakıyorum bomboş gözlerle etrafa, yoksun yine...

Rüzgar esiyor delice, saçlarımla oyun oynuyor, yüzüme vuruyor bir tokat gibi gecenin ayazı
Olmasın artık gece...
Bilmeyim günlerin nasıl geçtiğini, özlemi yaşamasın bedenim.

Gözlerim görmesin karanlığı, hissetmeyim sensizliğin nasıl bir duygu olduğunu.
Bıktım gecelerden....
Beynimi yiyip bitiren bu hasret yazılarını yazmayım artık,

Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

  • YineBiGulnihal

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....
Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü

ve neleri yıkabiliyor tek başına ?

Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa

eğer bunun adı aşktır.

Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de....

Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek

ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi...


Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır.

Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin.

Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır. Bitmedik , bitemez , bitmeyecek...


Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan.

Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının

ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin

Gecenin Karanlığı!

  • YineBiGulnihal

Gecenin karanlığında bulmuştum seni.
Kimbilir hangi acımasızlar incitmişti,
kimler kırmıştı yüreğini.

Oysa ben yokluğunda avutmuştum gönlümü
oysa ben sensizlikte bulmuştum seni.
yağmur yağıyordu, ıslanmıştın.
belli üşümüştün de.

seni aldım kalbime.
ümitlerimle besledim,
sevgimle ısıttım o üşümüş
o minicik ellerini
anlatamamıştın o geceyi, kendini.

kelimeler kifayetsiz kalıyordu sana bakınca.
sen kokuyordu oysa bütün gece
ve yine ağlıyordun sebepsizce.

umutlarını yitirmiş, o kimsesiz, o zavallı, o ufacık çocuklar gibi.
o perdenin arkasında saklanmış, o unutulmuş, o yaralı kalpler gibiydin

belliydi çektigin acının büyüklüğü
belliydi sana bu kadar sert çarpan rüzgarın nedeni
belliydi kırlangıçlar gibi pıt pıt atan yüreğinin bu denli zehirlenmesi
sıcak bir çay yaptım sana
için ısınsın diye, bu titrek tedirginliğin geçsin diye
sana hayallerimi verdim.
belki birgün geri gelirsin
diye
pencereleri sonuna kadar açtım

seni seyrediyordum
o sonsuza kanat çırpışlarındaki çoşkuyu
o kendine olan güveninin yerine gelişi

HELAL LOKMA

  • Sururi Bal

Kuralsız, başıboş hayatı kabul etmemek, ferdi ve sosyal kuralların gereğine inanmak, bu gerekçe ile bir hayat felsefesi belirlemek, kendi üzerinde bir otorite kabul edip etmemek insana has özelliklerdir.

O, ya kendisini her şeyin merkezi kabul eder ve yasak ve serbestiyetleri (helal-haram) kendisi belirler, ya da bir yaradana inanır ve onun emir ve tavsiyelerine göre hayatını idame ettirir.

Yüce Mevla:

“Biz dilesek onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.”(1) buyurur.