31 Aralik 2006 tarihli konular

AİLE DÜZENİNİN BOZULMASI

  • NaTuraL

Hiçbir hudut tanımayan erotizm, avarelik, seks rezaletleri korkunç bir âfet halinde Fransız medeniyetini tahrip ediyordu. Bunun neticelerinden birisi de aile nizamının kökünden sarsıl-masıydı. Bilindiği gibi, aile, erkekle kadının, muntazam ve maz­but, kanun ve nizam dahilinde birleşerek hayatlarını devam et­tirmeleridir. Bu keyfiyeti de ancak "nikâh" sağlar. Yani muntazam ve mazbut münasebetlerin ismine "nikâh" denir. Ancak nikâh sayesinde, fertler veya milletler, huzur, sükûn ve refah içinde ömürlerini geçirir, zürriyetlerini devam ettirebilir­ler. Ferdiyetçilikten sosyal hayata geçiş hadisesinin başlangıcı ve ilk hareket noktası aile müessesesi ve nikâhtır. Nikâh, beşeri­yeti dağılıp parçalanmaktan, sefalete düşmekten her zaman için kurtarmış; medeniyetin ilerlemesini, insanların huzur, sükûn içinde yaşamasını ve hayvanî hayattan kurtulmasını temin et­miştir.

EROTİZMİN TESİRİNDE KALAN ÇOCUKLAR

  • NaTuraL

Hâkim Ben Lindsey Denver adalet divanında "çocuk suçları" dairesinin başkanıydı. Mesleği icabı yeni yetişen neslin, gençle­rin ve yaşı ilerlemiş çocuklafın haller vâkıf bulunuyordu. "Revplt of Modern Youth" (Modern Gençliğin İsyanı) isimli eserinde şöyle-yazar:
"Amerika'da çocuklar, normal zamandan çok evvel bulûğa ermektedir. Bu sebeple küçük yaştaki çocuklar arasında cereyan eden cinsî faaliyet, bu memleket için, başlı başına bir problem­dir."
Bahsi geçen zat, bu mevzuda 313 kız çocuğu üzerinde geniş araştırmalar yapmıştır. Neticede vardığı kanaat şudur:

ÜÇ BÜYÜK TAHRİK SEBEBİ

  • NaTuraL

Eskiden mektep ve kolejlerde belli bir disiplin vardı. Çocuk­lar tamamiye başıboş bırakılmamıştı. Serbestliklerinin de muay­yen bir ölçüsü mevcuttu. Bu disiplin ve hudutlar ortadan kalkın­ca cinsî arzular ve şehevî heyecanlarla dopdolu bir gençlik, eğitim kuruluşlarından çıktıktan sonra, her türlü kaydı zapt-ü
raptı ayaklar altına almış ve ipini koparan hayvanlar gibi cemi­yetin öz değerlerine kudurmuşcasına saldırmıştır. Sanki bu gençlerin içinde yanan şehvet ateşi alevlenmiş bir fırındı. Onu söndürmek için her çareye başvuruluyor, her türlü tedbir ve ve­sileler nazarlarında meşru addediliyordu.

FİKRÎ KÖLELİK

  • NaTuraL

İşte bu buhranlı devrede, Batı medeniyetinin en mühim un­surları İslâm medeniyetine, Avrupaî hayat tarzının âdet ve ölçü-eri de Müslümanın günlük yaşayışına aktarıldı. Herşey Avrupaileşti:

Kılık kıyafet Avrupaî günlük hayat Avrupaî, hale geldi. Keza karşılıklı münasebetler, muaşeret âdâb ve usulleri Avrupaî oldu. Hatta görüşme ve tanışma usulleri, konuşma tarzı bile bu ölçülere göre ayarlandı. Müslüman cemiyeti Avrupaî bir çerçe­ve içine sokmak için çok çalışıldı.

"İlhâd" (Allahsızlık), "derinlik" (tabiatperestlik) ve (materyalizm" modası, teftişsiz ve murakabesiz, Müslüman topraklarının ner tarafına yayıldı. Avrupa'dan gelmiş olmak kayıt ve şartiyle, doğru yanlış, değerli değersiz, sağlam veya sakat her fikir ve düşünce, gayba iman edercesine, yani "vahyi münzel" gibi Kabul edildi. Umumî yerlerde veya toplantılarda bu meseleler­den bahsetmek, ilmin ölçüsü ve aydın olmanın hücceti sayıldı.

AHLAKİ DUYGULARDA ATALET

  • NaTuraL

Bundan evvelki fasıllarda izah ettik ki, yeni nazariye ve prensiplerin yayılması neticesinde açıkça müşahede edilen husus, halkın ahlâkî duygularının felce uğramış olması halidir. Zira utanma, ar ve hayâ, gayret, hamiyet gibi güzel vasıflar halk arasında gün geçtikçe itibarını kaybetmiştir. Nikâh mües­sesesi ile sefâhet âlemleri arasındaki azametli fark gönüllerden silinmiş, fuhuş gibi, bayağı ve iğrenç fiiller mübâh hadiselerden sayılmış, mâsumâne bir kisveye büründürülmüştür. Bunların ayıplanacak bir tarafı kalmamıştır. Yani "zina", suç niteliğini kaybetti. Böyle olunca da gizlenmesine lüzum kalmadı, alenileşti.

3.1 II. Rükün

  • gencc

Uyarıcılığın yapıldığı yer. Bu hâlihazırda mevcut olan, uyarıcıya araştırmaksızın görünen, ictihad olmaksızın münker olduğu bilinen münker demektir. Bu saydıklarımız dört şarttan ibarettir. Biz bu şartları inceleyelim:
1. Birinci şart yapılan işin münker olmasıdır. Münkerden gayemiz; şer'an mahzurlu bulunan demektir. Biz masiyet terimini terk edip münker terimini kullandık. Çünkü münker terimi, masiyet teriminden daha umumidir. Zira içki içen bir deliyi veya bir çocuğu gören bir kimseye o delinin veya çocuğun elindeki içkiyi dökmek ve kendisini içkiden menetmek gerekir. Böylece bir deli erkeğin, bir deli kadınla veya bir hayvanla zina ettiğini gördüğünde onu menetmesi gerekir. Bu engelleme, yapılan işin çirkin olmasından ve insanlar arasında yapılmasından ötürü değildir. Aksine bu fiili tenha bir yerde görürse, yine de menetmesi farzdır. Oysa deli bir insanın bu yaptığına günah denilmez. Zira yapanı bulunmayan bir günahın düşünülmesi mümkün değildir. Bu bakımdan 'münker' terimi 'masiyet' teriminden daha geniş ve bu şekillere daha fazla delâlet eder. Biz 'münker' teriminin kapsamına, küçük ve büyük günahların tamamını soktuk. Hatta hamamda avretini açmak, yabancı bir kadınla tek başına bir yerde bulunmak, yabancı kadınları süzmek, bütün bunlar küçük günahlardandır ve bunlar için uyarıcılık yapmak da farzdır. Küçük ve büyük günah arasındaki fark hakkında bazı yaklaşımlar vardır ve Tevbe Kitabında izah edilecektir.

Evliyim, ama chat yapıyorum!

  • arif

Evliyim; bir hayalin peşinde sürükleniyorum!

Rumuz: Yokluk, İstanbul

Öğretmenim. Altı yıllık evliyim. Önceleri bazı kurallarım, olmazsa olmazlarım vardı: ama artık hiçbirşeyim yok... Yitiğim... Sanal’da tanıdığım bir hayal yüzünden hepsi... İki kere gerçeğe dönüştü bu hayal; ama aslında daha da hayal oldu benim için. Bir yılı geçti onu tanıyalı... Ve ben bir yıldır, ne kızımın gelişme evrelerine şahit olabiliyorum, ne eşimi anlamak istiyorum, ne de annemin benim için ettiği duaları görebiliyorum. Ben aslında mazlum, duygusal, merhametli, kimseyi kıramayan neşe dolu, biraz da delidolu biriydim... Evet yalan söylerdim; ama pembe yalanlardı bunlar.. Sanki ben gitmişim yerime başka biri gelmiş.. Her şeyi yapabilecek kadar gözü kara.. Daha neler neler... Ben bir hayalin peşinden sürüklenip gidiyorum... O kadar çok ki aslında size anlatmak istediklerim... Biraz önce kaç zamandan sonra bir namaz kıldım... Evde yalnızdım... Ağladım... Kurtulmak istiyorum bu chat hastalığından ve sanal/yalan dünyadan. Rabb’ime dua ettim. ‘Beni bana bırakma’ dedim... Kendimi öylesine aciz hissdiyorum ki, hiçbir şeyini bilmiyorum o kişinin msn adresinden başka.. Ve günlerce saatlerce oturup bütün işlerimi bir yana bırakıp (yaklaşık bir yıldır) onun gelmesini bekliyorum msn’ye. Kurtulmak istiyorum; ama başaramıyorum.. Olmuyor olmuyor... Dua edin ne olur. Hoşçakalın.

Eşler, hayat arkadaşının hayalini haramdan korumalı

  • arif

Hassas konulardan biri “hayali, haramdan koruma tedbiri”dir. İslam aile kültüründe oldukça önemli bir yer işgal ettiğinden dolayıdır ki, hanımın nikahlısına karşı süslenmesi sevaptır, denmektedir ilmihallerde..

Neden sevaptır?.. Çünkü kendini bakımlı tutarak beyine karşı cazibesini koruyan hanım, beyinin hayalini harama kaymaktan koruyan hanım demektir. İslam kültüründe hayali haramlardan koruma başarısı, harama kaymayı önleme ibadeti sayılmış, hayırlı hanım ve hayırlı bey tarifi de bu başarıya göre yapılmıştır. Nitekim Peygamber terbiyesiyle büyümüş olan Hazret-i Fatıma validemiz, “Hayırlı hanım nasıl olur?” sorusuna verdiği cevabında:

"Müslüman flörtçüler" üzerine ibretli bir mektup!

  • arif

Sizlere ibretli bir mektup sunacağım. Neredeyse yoruma hiç gerek yok; gerçekler tüm açıklığıyla ortada. Evet, Dilruba rumuzuyla yazan kardeşimizin mektubunu aktarıyorum:

Çok değerli Cemil Ağabey! Son zamanlarda evlilik, cinsellik ve gençlik üzerine kaliteli çalışmalar yapıyorsunuz. Ben de bir genç olarak yarama parmak bastığınız için bu yazıyı yazmak ihtiyacı duydum.

Ben erkeklerle hiçbir zaman muhatap olmadım. Lisede hocalarımla bile konuşurken başımı öne eğer, edep ve saygıyla onlarla konuşurdum. Hayatımda erkek olarak sadece babam ve ağabeyim vardı. Üniversiteye geldiğimde dindar, müsbet ve İslâmî bir bölümde okuyan bir beyle tanıştım. Ciddi olarak görüşüyorduk. Bu görüşmeler sırasında ben, kendi hayamla oturmaya, kalkmaya ve konuşmaya dikkat ederdim. Bildiğim dinî ve imanî hakikatları açıklamaya çalışırdım. Sonuçta muhatabım, sadece iman hakikatlarından haberdardı, ama içli dışlı değildi. Evliliğimizi, ileride nasıl bir hayat kuracağımızı, dünya ve ahiret saadetini, kısacası her şeyi meşru daire içinde konuşmuştuk. Bu görüşmeler sıklaşınca işin içine ister istemez nefis ve şeytan karışmıştı. Ben ise ona, bazı tutum ve davranışlarının yanlış olduğunu, yapmaması gerektiğini, meşru olmayan lezzetlerin haram olduğunu, branşı gereği bunları asıl kendisinin anlatması gerektiğini ifade etmeye çalıştımsa da, nafile... Sonunda bir nefis taşıdığım için ben de bu havaya kapılmıştım. İş ciddiye dönüşünce ailesinden sorun çıktı. Böylece bütün söylemler suya düştü. Yaptığım hatalar, günahlar, haram lezzetler bana kaldı.