14 Aralik 2006 tarihli konular

ŞİMDİ VE BURADAYI YAŞAMAKLA İLGİLİ GÜZEL YAZILAR

  • Nusret KARDELEN

NOT:Aşağıdaki yazıların hepsi, birer iktibastır.Muhtelif sitelerden alınmıştır.


Bir GÜN

"Hadi oğlum, dersine çalışsana!" dedi, yalvaran gözlerle annesi... "Bir gün" dedi ve uyumasına devam etti çocuk.
Zaman su gibi akıp geçti. Bir-iki yıl hazırlık kursu aldıktan sonra üniversiteye girebildi. Bir gün fakülte arkadaşlarının; "Bizimle cumaya gelmeye ne dersin?" teklifine, "Siz gidin bir gün olur ben de giderim." diye kaçamak bir cevap verdi.
İkinci sınıfa geçemeden fakülteden atıldı, "Bir gün" olup da çalışmak nasip olmadığından... İşsiz güçsüz dolaşırken, bir arkadaşı elinden tutup onu bir işe yerleştirdi.

EY KAVMİM

  • Nusret KARDELEN

Ey Kavmim! ..

Ey kavmim! …
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Dönüp de bakmazsın ölülerine.
Lût Kavmi’nden de değilsin sen; hazdan olmayacak mahvın.
Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın.
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlara.
Tanrıya yakarır ama firavunlara taparsın.
Musa Kızıldeniz’i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin.

Ey Kavmim! …
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.

AMEL

  • tahkik

TEBERRÜC NEDİR?
Teberrüc(Yarım tesettür)ün şekli kuranda şöyle tarif edilmiştir. "Vakarla evinizde oturun. Önceki Cahiliye kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstererek (teberrüc) yürüyüşleri gibi yürümeyin." Ahzab suresi 33. Ayetınde geçen teberrüc kelimesini kadın vücudunda erkeklerin hissiya¬tına hoş gelen bü¬tün uzuv ve cesedinin şer’î ölçüde ve haya hissinin neti¬cesi olarak ör¬tünmesiyle, erkeklerin kadına karşı olan hissî alâkasının uyandırılmamasıdır. Binaenaleyh, kadının bil’ih¬tiyar şer’î ölçüde örtmediği uzvu ile er¬ke¬ğin hissî alâka¬sını çektiği nisbette, namus mefhumu da o nis¬bette kadında gerilemiş olur ki, bunun ileri dere¬ce¬sine Kur’an lisanında te¬berrüc denir. (Ahzab Suresi 33:33) Osmanlıcada te¬keşşüf ve tebezzül gibi kelimeler de aynı manayı ifade eder. Bu hal de¬vam ettikçe alışkan¬lık ne¬ti¬cesinde haya hissini kaybede¬rek, kadınlarda açılma umumi bir âdet halini alır ve cemi¬yette de milli ahlâk zedelenir. Milli ahlâkın bo¬zulduğu bir cemi¬yette her türlü kötülük yayılır. Git gide anarşizme inkılab eder.bu ayeti Zemahşeri şöyle yorumlamıştır. "Genelde; gizlenmesi gereken şeyleri açmada çaba sarf etme, özelde ise; kadınların ziynetlerini ve güzelliklerini açıp namahremlere göstermesidir der. İmam Suyuti; ise "Kadının endamlı endamlı yürümesi, başörtüsünü bağlamadan başına atıp kadınların tabii ve yapay güzelliklerini ve çekiciliklerini uygun olmayan yerlerde sergilemeleri, süs ve eylemleriyle kendilerinden yararlanma hakkı olmayanların dikkatini ve ilgilerini çekmeleridir der. Alusi ise ; "Bana göre zamanımızda müreffeh kadınların evlerinden çıkarken üstlük olarak örtündükleri örtülerde yabancıya gösterilmemesi gereken ziynet kabilindendir. Çünkü bunlar rengarenk çekici giysilerdir.. Bütün bunlar Allah ve Rasulünün izin vermediği şeylerdir der. Ebu Uzeynetus Sadefi r.a.'de; "Kadınların şerlisi (açılıp saçılarak) teberrüc yapanlardır. Onlar münafıktırlar. Bu yüzden kadınların cennete çok azı girer." Teberrüc sadece ayet ile değil hadis ilede men edilmiştir.bir hadisi şerifte ibni Abbas r.a Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem teberrüc yapan (açılıp saçılan) kadınlara lanet etti.der. Şakra r.a.'den merfuan; ise "Başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınları gördüğünüzde, onlara hiçbir namazlarının kabul olmayacağını bildiriniz."der ehli sünnetin ayet ve hadise dayanan hükümleri ışığındaki tariflerini de içine alan biraz daha genişletilmiş haliyle ve genel hatlarıyla teberrüc tesettürün biraz daha gevşetilmiş taviz verilmiş halidir. yani kuran ve sünnetten soyutlanıp eskiye yani cahiliye adetlerine ircaldir. Yani dış elbiselerin inceltilerek içini göstermesi ,elbisenin kısaltılması,veya dış elbiselerin dışarı çıkıldığında kaldırılması, örtünün kendisinin zinet olması,elbiselerin süslü alımlı rengarenk olması,başörtülerin renkli renkli olup arkadan bağlanarak gerdanlıkların gösterilmesi veya sadece başörtüsünün başa sımsıkı bağlanarak boyunda toplanması.veya saçın bir kısmını açıkta bırakacak şekilde örtünmek.diğer zinetler olan göz yüz dudakların boyanıp kaşların alınması,elbise altında kalması gereken takıların teşhir edilmesi haliyle tenin görünmesi,kadının bütün bedenini belli edecek kadar dar ve ince giyinmesi,başı kapatıp altına daracık pantolonların giyilerek edep yerleri ve kaba etlerinin teşhir edilmesi.elbiseye koku sürülerek erkeklerin ilgi ve alakasını çekmesi,şöhret ve gösteriş elbisesine benzemesi.erkeklerle ihtilat halinde bulunması,elbiselerinin erkek elbisesine benzemesi.gibi haller teberrüce kapı açmaktadır.teberrüc de fitneye ve fücura ve günahlara ve haramlara zemin hazırlaması nedeniyle men edilmiştir

Muhabbet, Sevk ve Üns

  • katip

İnsanların yapmış olduğu şeyler fuzulî ve zârurî diye iki kısma ayrılır. Fuzulî olanı beslenmiş veya alınmış atlar gibidir; zira insanların çoğu, yaya yürümeye muktedir oldukları halde bu atları süs için edinirler. Zârurî olanı da yemek ve içmek gibidir. Biz burada fuzulî olanın çeşitlerini tafsilâtlı bir şekilde sayacak değiliz. Çünkü bunlar bir şekilde zabt u rabt altına alınabilir. Zarurî olanın da bazen miktarında, cinsinde ve vakitlerinde fuzûlîlik olur. Bu bakımdan zârurî olan şeylerin zühd yönünü beyan etmek gerekir. Zârurî olanlar yemek, elbise, mesken, ev eşyası, kadın ve mal olmak üzere altı tanedir.

Giriş

  • nesim

Gaybı bilen, kalplerin gizliliklerine muttali olan, büyük günahlardan vazgeçen, kalpler tarafından işlenen gizli ayıplara âgâh olan, niyetlerin gizliliklerini gören ve insanoğlunun içindeki gizli şeyleri müşahede eden Allah'a hamd olsun! O Allah ki, kâmil ve tam mânâsıyla yapılan amelleri, riya ve şirkten uzak olanı kabul eder. Çünkü O, tek başına melekûtun hâkimidir. Bu bakımdan O, her türlü ortaktan münezzehtir. Salât ve selâm, Hz. Muhammed'in, hiyânet ve iftiradan berî olan âlinin ve ashâbının üzerine olsun! Yarab! Onlara bolca selâm et!

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

BİRİNCİ BÖLÜM " Rütbe ve Şöhret Sevgisi "

  • nesim

Bu bölümde şöhretin kötülenmesi, nâmsızlığın fazileti, rütbenin kötülenmesi, rütbenin mânâ ve hakikati, maldan, rütbenin daha sevgili olmasının sebebi, rütbenin hakîkî değil de vehmî bir kemâl olduğu, rütbe sevgisinin övülen ve kötülenen kısımları, övgü ve sena sevgisindeki sebebi, kötülenmesindeki kerahiyeti, rütbe sevgisindeki tedavi usûlü, övgü sevgisindeki tedavi usûlü, kötülemenin kerahiyetinin tedavisi, övgü ve zemm hususundaki insanların değişik durumları izah ve beyan edilmiştir. Bu bakımdan bunlar on iki fasıldan ibarettir. Bu on iki fasıldan riyanın mânâları neşet eder. Bu bakımdan bunları daha önce sayıp belirtmek gerekir. Lûtfuyla, minnet ve keremiyle kulunu sevaba muvaffak kılan ancak Allah'tır!

1.Şöhret ve Nâm Salmanın Kötülenmesi

  • nesim

Allah Teâlâ seni ıslah eylesin. Bil ki rütbenin esası nâm ve şöhretin yayılmasıdır. Bu ise kötüdür. Aksine övülen nâm ve nişansızlıktır. Ancak dininin neşri için Allah Teâlâ tarafından şöhrete ulaştırılan ve şöhrete ulaşmak için hiçbir zorluk ve çaba harcamayan bir kimse bu hükmün dışındadır.

Enes, Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

insanlar tarafından dini ve dünyası hakkında parmakla gösterilmek, şer yönünden kişiye yeter de artar! Bundan ancak Allah Teâlâ'nın koruduğu bir insan müstesnadır.2

Câbir Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

2.Şöhret Sahibi Olmamanın Fazileti

  • nesim

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Nice saç ve sakalı karışık, toz toprak içerisinde bulunan, yırtık pırtık elbiseye bürünmüş olan ve kendisine iltifat edilmeyen kişi vardır ki, eğer Allah'tan istese ve 'şöyle yap' dileğinde bulunsa muhakkak Allah Teâlâ, onu isteğinde mahrum etmez ve dâvetine icâbet eder. Onlardan biri de Berrâ b. Mâlik'tir.7

İbn Mes'ud, Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

Nice yırtık elbiseye bürünmüş ve kendisine iltifat edilmeyen kişi vardır ki, eğer Allah'tan istese, muhakkak Allah onun isteğini verir. Eğer 'Ey Allahım! Ben senden cenneti istiyo-rum!' dese, Allah ona cenneti verir. Oysa Allah Teâlâ dünyadan ona hiçbir şey

3.Rütbe Sevgisinin Kötülenmesi

  • nesim

İşte âhiret yurdu! Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyen kimselere veririz. (Güzel) sonuç, sakınanlarındır (Kasas/83)

Görüldüğü gibi Allah Teâlâ, bozgunculuk yapma ile gururlanmayı bir arada zikretmiş ve bu iki kötü sıfattan arınan kimselere cennetin verileceğini beyan buyurmuştur.

Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse, onlara oradaki amellerinin karşılığını tamamen öderiz ve onlar orada hiç- bir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar öyle kimselerdir ki ahirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur. Yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştu.(Hud/15-16)

4..Rütbe Düşkünlüğünün Hakikati

  • nesim

Mal ve rütbe, dünyanın iki rüknüdürler. Mal, kendilerinden faydalanılan şeyler demektir. Rütbe, kalpleri elde etmek, yani onların tâzim ve itaat etmesini sağlamak demektir. Nasıl ki zengin bir insan, dirhem ve dinarları elde edendir (maksatlarına para vasıtasıyla varmak için mal edinir) şehvetlerini ve nefsin diğer isteklerini yerine getirmek de böyledir. Böylece rütbe sahibi de insanların kalplerini elde eden kimsedir. Yani o kalplerde tasarruf etmeye muktedir olur. Öyle ki rütbe vasıtasıyla insanları gaye ve hedeflerinde çalıştırabilir. Nasıl ki malları çeşitli sanatlarla elde ediyorsa, halkın kalplerini de çeşitli muamelelerle elde eder. Kalpler ancak mârifet ve inançla müsahhar olurlar. Bu bakımdan kalp kimin kemâl sıfatlarından birine sahip olduğuna inanıyorsa, ona

6. Hakîkî Kemâlât ile Vehmî Kemâlât

  • nesim

Anlaşıldı ki varlık hususunda müstakil olmayı kaybettikten sonra kemâl ancak ilim ve kudrette vardır. Fakat buradaki hakîkî kemâl, vehmî ve hayalî kemal ile karıştırılmaktadır. İzahı şöyledir: İlim kemâlî, Allah'ındır. Bu da üç şekilde olur:

Birincisi

Malûmatların çokluk ve genişliğinden gelir; zira Allah Teâlâ bütün malûmatları ihâta edicidir. Bunun içindir ki kulun ilmi çoğaldıkça Allah'a (mertebece) daha fazla yakın olur.

İkincisi

Olduğu gibi ilmin malûmla ilgilenmesi cihetindendir: Malûmun tam bir keşifle, ilimle keşfolunması cihetiyledir; zira malûmatlar Allah Teâlâ'ya, mahiyetleri hasebiyle, en mükemmel keşif ile keşf olunmaktadır. Bu sırra binaen kulun ilmi, en vâzıh, en kesif, en doğru ve ilim sıfatının tafsilâtı hususunda malûma en uygun olduğu zaman kulun Allah'a (mânen) en yakın olduğu zamandır.

24 Zühd'ün Alâmetleri

  • katip

Bazen her malı terkeden zâhiddir zannedilir. Oysa hiç de öyle değildir; zira zâhidlikle övünmeyi seven bir kimse için malı terketmek, sıkıntılı yaşayışı belirtmek pek kolaydır. Ruhbanlardan niceleri vardır ki hergün nefislerini az bir yemeğe mecbur edip kapısız bir kiliseye kapanmışlardır. Onların sevinci, halkın hallerini bilmesidir. Halkın kendilerine takdirle bakıp övmesidir. Böyle yapmaları, kesinlikle zühd'e delâlet etmez. Hem mala hem de mertebeye zâhidlik yapmak gerekir. Hatta nefsin dünyadan lezzetleri varken zühd kemâle ermez. Oysa güzel yün elbiseler giymelerine rağmen bir cemaat zâhidlik iddia etmişlerdir.

5.Rütbe Düşkünlüğünün Tabiaten İnsana Sevimli Gelmesi ve Kalpten Ancak Zorla Sökülebilmesinin Sebebi

  • nesim

Rütbenin güzel olmasını gerektiren sebep, altın, gümüş ve diğer mal çeşitlerinin güzel olmasını gerektiren sebebin aynısıdır. Miktarda eşit oldukları zaman altının gümüşten daha sevimli ol-ması gibi aynı sebepten, rütbenin de maldan daha sevimli olması gerekir. Şöyle ki: Dinar ve dirhemlerin bizzat kendilerinde hiçbir maslahat ve faydanın olmadığını bilirsin. Çünkü ne yenir, ne içilir, ne de giyilir. Bu bakımdan taş ile aynı derecededirler. Fakat onlar bütün sevilen şeylerin vesilesi ve şehvetlerin yerine getirilmesine vasıta olduklarından dolayı sevilirler. Rütbe de böyledir. Çünkü rütbenin mânâsı, kalpleri elde etmek demektir. Nasıl altın ve gümüş insanoğlunu diğer hedeflerine vardıracak bir kuvvet ifade ediyorlarsa, hür kimselerin kalplerini elde etmek, onları hizmetçi yapmak da insanoğlunu bütün hedeflerine vardıracak bir kuvvete mâlik kılar. Bu bakımdan sebepte ortaklık sevgide ortaklığı gerektirir. Rütbeyi mala tercih etmek ise, rütbenin maldan daha sevimli olmasını gerektirir. Rütbe mülkünün, mal mülküne tercih edilmesi üç şeyden ileri gelir:

7.Rütbe Sevgisinin Övülen ve Yerilen Kısımları

  • nesim

Rütbe'nin mânâsının, kalpleri mülk edinmek ve onlara güç yetirmek olduğunu bildiğin takdirde onun hükmünün, malları mülk edinme hükmü olduğunu da öğrenmişsin demektir. Çünkü o da dünyanın gelipgeçen ârazlarından bir arazdır. Mal gibi ölümle sona erer. Dünya, ahiretin tarlasıdır. Bu bakımdan dünyada ne yaratılmışsa ondan ahiret azığı edinmek mümkündür.

Nasıl yemek, içmek ve giymek zarureti için az bir mal mutlaka lâzım ise, halk ile beraber yaşamak için küçük bir mevkî de öylece lâzımdır. Nasıl ki insan yemekten müstağni değilse ve dolayısıyla yemeği veya yemeğe vereceği malı sevmesi caiz ise, tıpkı onun gibi, hizmet eden bir hizmetçiye, yardımcı olan bir arkadaşa, irşad eden bir üstada, koruyan ve şerlilerin zulmünü defeden bir sultana (saltanat sahibine) muhtaçtır. Bu bakımdan kulun, hizmetçisini hizmetine dâvet edecek bir hürmetinin hizmetçinin kalbinde bulunmasını istemesi dinen kötü değildir. Arkadaşının kalbinde kendisiyle güzel arkadaşlık yapacağına ve yardımını kendisinden esirgemeyeceğine sevkedecek bir kıymetinin bulunmasını istemesi de kötü değildir. Üstadının kalbinde kendisinden irşadını, öğretmesini, ihtimamını esirgemeyecek derecede bir kıymetinin bulunmasını istemesi de yasaklanmış bir istek değildir.

8.İnsan Nefsinin Övülmekten Hoşlanmasının, Yerilmekten Hoşlanmamasının Sebepleri

  • nesim

Övülmenin sevilmesi ve kalbin ondan zevk alması için dört sebep vardır:

Birinci Sebep

Sebeplerin en kuvvetlisi olan birinci sebep, nefsin kemâlini sezmesidir. Biz, kemâlin sevimli ve her sevimlinin idrâk edilmesinin de lezzetli olduğunu belirtmiştik. Bu bakımdan nefis, ne zaman kemâlini sezerse, rahata kavuşur, gelişir ve lezzetlenir. Medh ise, medhi yapılanın nefsine, kâmil olduğunu sezdirir; zira medhedenin söylediği vasıf, ya açıkça görünen veya şüpheli olan bir vasıftır. Eğer o vasıf görünen ve açık bir vasıf ise, bununla lezzetlenmek daha azdır. Fakat lezzetten de uzak değildir. Onu uzun boylulukla veya beyaz tenlilikle övmesi gibi... Her ne kadar bu bir nevi kemâl ise de nefis bundan gafil olup lezzetinden boş olur. Sen ona sezdirdiğin zaman, sezişin oluşması, lezzetin oluşmasını sağlar. Eğer o vasıf, şüphe götürür bir vasıf ise, bu takdirde lezzet daha bü-yük olur. İlim veya takva kemâliyle veya mutlak güzellikle övülmesi gibi... İnsanoğlu, güzelliğinin kemâlinden çoğu zaman kuşku duyar. İlminin ve takvasının kemâlinden tereddüt eder. Bu şüphenin giderilmesine müştak olur. Bu işlerde emsalsiz olduğunu anlamış olur. Böylece kalbi de bu hususta mutmain olur. Ne zaman başkası onu anarsa, bu ona itminan ve o kemâli sezişinden dolayı bir güven verir. Lezzeti büyüdükçe büyür. Lezzetin bundan dolayı büyümesi, bu sıfatları bilen ve gören bir kimseden sâdır olduğu takdirde ancak sözkonusu olur, Bu kimse sözünden ancak tahkikten dolayı inhiraf edip cayar. Bu, tıpkı talebenin zekî, çok faziletli ve kavrayışlı sayılarak üstadının övgüsüne mazhar olmasından sevinmesi gibidir; zira bu, lezzetin son zirvesine varmaktır. Eğer bu övgü sözüne itibar edilmeyen veya o vasfı bilmeyen bir kimseden gelirse, lezzeti azalır. Bu illetten dolayı kötülemeden nefret edilir. Çünkü kötüleme, nefsinin eksik olduğunu kendisine sezdirir. Eksiklik ise, sevilen kemâlin zıddıdır. Bu bakımdan bundan nefret edilir. Bunu sezmek de elem vericidir ve bu sırra binaen kötüleme, güvenilir basîret sahibi bir kimsenin ağzından çıktığı zaman, elemi daha da büyür. Nitekim biz bu hususu Medh bölümünde zikretmiştik.