7 Ekim 2006 tarihli konular

MALLARDA ZEKAT MÜKELLEFİYETİNİN BAŞLAMASINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Zekâta tabi mallarda farziyyetin başlaması, bazı şartların oluşmasına bağlıdır. O şartlar tahakkuk etmedikçe zekat mükellefiyeti olmaz. Sırası ile arz edelim:

a) Nemâ:
Üreme, artma ve çoğalma gibi mânâlarda kullanılan nemâ, hakiki veya hükmî olabilir. Hakiki nemâ, alış verişte kâr yoluyla; hayvanlarda yavrulama ve ürünler ile hâsıl olur. Takdirî nemâ, altın ve gümüşte -hükmen- bulunan nemâdır. Zira bunlar, mübadele vasıtasıdırlar. Mal ile değiştirilecek ve alınan mal satışa arz edilecek olursa, kâr getirmesi galip ihtimaldir. Bu ciheti dikkate alan İslâm bilginleri, "Sahibinin veya onun naibinin elinde bulunan altında ve gümüşte hükmî bir nemâ vardır" demişlerdir. Altın ve gümüşe mâlik bulunan kimseler, dilerlerse, bunları nemâlandırmaya muktedir olabilirler.

b) Nisap:
Zekât verecek kimse, havâyici asliyesinden ve borcundan başka, nisap miktarı veya daha fazla bir mala sahip bulunmalıdır. Nisap ölçüsünde malı olmayan bir müslüman, zekât vermekle mükellef olmaz.
Altının nisabı, yirmi miskal; gümüşün nisabı, ikiyüz dirhem; davarın (koyun ve keçinin) nisabı, kırk baş hayvan; sığırın nisabı, otuz; devenin nisabı ise beştir.

DAVETE İCABETTE ÖLÇÜ

  • Nalan

Cemiyeti teşkil eden medenî insanlar, daima birbirinin desteğine muhtaç bulunmaktadırlar. Bu sebeple kederli günlerinde teselli, sevinçli zamanlarında tebrik edilmesini bekler. Bu cümleden olarak düğün, sünnet vesaire gibi derneklerine çağırdığı akraba, dost ve komşularının katılmalarını arzu eder. Çağırdığı kimselerin cemiyetine katılmaması halinde incinip gönül kor. Bu hususu dinî ölçülere göre tanzim, insanlar arasında iyi geçimin doğmasına ve yaşamasına hizmet eder.

Davete katılmak esastır. Dinî hükümlerle bağdaşmıyan bir halin bulunması sebebiyle, bir cemiyete gidememek istisnâyı teşkil etmektedir. Gidilecek yerde Allah ve Resûlünün yasakladığı bir şey işlenmiyorsa o davete katılmak vâciptir. İslâma aykırı bir hal varsa o toplantıya katılmamak vazife haline gelir.

MÜSAFİRLERE VERİLECEK ZİYAFETTE İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

  • Nalan

İctimâî vazifelerimizden biri de müsafire ikramdır. Arap dilinin incelikleri ve dinî eserlerin açıklamaları tetkik süzgeçinden geçirilecek olursa, başka bir şehirden gelen ziyaretçiye "dayf"; aynı köyün veya şehrin halkından ise, gelen kimseye, "ziyaretçi" adı verilmektedir. "Yatılı müsafir" denilince akla "dayf" gelmelidir. Taşradan gelen müsafire yapılan ikrama ziyafet denilmesi, her iki kelimenin arasındaki alâka ve münasebeti göstermektedir.

Mazinin iftihar edilecek müsafirperverliği, günümüzde devam eden konukseverlikten daha farklı ve renkli idi. Şahıslar tarafından yaptırılıp hizmete açılan odalarda müsafirin yemesi, içmesi ve her türlü istirahati ev sahibince temin edilir; bineği varsa onun ihtiyaçları da karşılanırdı. Yapılan ikramda Allah Teâlâ'nın rızası arandığı için, bu konuklara "Tanrı misafiri" adı verilirdi. Bu inanç ve şuur ile hareket eden hane sahibi, müsafirinin memnun kalması için, her fedakârlığa katlanır ve bu uğurdaki yorgunlukları severek ve sevinerek benimserdi. O günde yapılan müsafirperverlik kaybolmuş değilse de oldukça budanmış ve şekil değişikliğine uğramış bulunmaktadır.

MEŞRUBAT İKRAMINDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Su içmede bir takım edebler bulunduğu gibi, meşrubattan bir şey dağıtacak kimsenin de dikkat edeceği bir takım ölçüler vardır. Resûlüllah (s.a.v.)'in sünneti bulunan bu ölçülerin ihmali ve günlük hayatımıza tatbik edilmeyişi, sünnetlerin unutulmasına ve onların yerini bid'atlerin işgal etmesine sebep olur.

Su ikram edecek kimse, en son kendisi içmelidir (1). İnsanî mürüvvet bunu gerektirir. Aksi olan bir davranış İslâmî muaşeret kaidelerine aykırı düşer. Ayrı ayrı bardaklarda bulunan su, çay ve benzeri içecekleri dağıtacak kimse, kapıdan içeri girdiği zaman sağında bulunan birinci şahıstan başlayıp sola doğru ikramda bulunmalıdır. Kâinatın biricik efendisinin beyanlarına uygun olan ölçü budur.

İNSANI YÜCELTEN İSLÂMÎ EDEBLERDE ÖLÇÜ

  • Nalan

İnsanların kalplerini hakikat nurları ile doldurabilmek, halkla olan münasebetlerinde nazikâne davranmakla ve muaşeret edeblerine riayet etmekle mümkün olabilir. Muhatabını gücendirmeden cemiyete kazandırabilmek, dil nezahetini korumaya ihtiyaç göstermektedir. Edeb sarayının yegâne efendisi bulunan Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bir şahsa öfkelendiğî zaman, edep hududunun dışına çıkmaz ve "Alnı tozlanası o kimseye ne oluyor?" (1) diyerek, secde ile terakkisini temenni ettiğini dile getirirdi. Onun bu nezaketini tebcil ve tescil eden bir âyet-i kerimede "...Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydın; onlar senin etrafından dağılıp gitmişlerdi bile" (2) buyrulmaktadır.

HİKMET SAHİBİ OLMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Hikmet; kişinin söz ve işte isabetli olması, yaptığı işin ve konuştuğu kelâmın dine uygun ve yerli yerinde olmasıdır. Yalnız sözde isabet hikmet olmadığı gibi yalnız işte isabet de hikmet sayılmaz. Zira bunlar kişinin iradesi dışında cereyan eden bir oluş ve "Denk geliş" de olabilir.

Sözde isabet, hakka; işte isabet, hayra dönük bulunmaktadır. Bu ölçüyü koruyup hikmetin başlangıcında hak ilmi, sonunda hayır işi olacağı hatırdan çıkarılmamalı; hak noktasından hareket ile hayra vâsıl olmaya çalışmalıdır,
Hikmet, ilim ve onunla birleşen iştir. İlimsiz amel tefrit, amelsiz ilim de lâf-ü güzâftır. Bu iki hasleti kendinde toplamayan kimseye "Hikmet sahibi" denilemez. İlim, hikmetin bir parçasıdır. Bu mânâdaki bilgi, tecrübe ile takviye olunursa amelî kıymeti haiz bir ilim haline gelir.

TEVAZUDA ÖLÇÜ

  • Nalan

Alçak gönlülülük mânâsında kullanılan "Tevazu", İslâmî tabirleri ve tarifleri dile getiren eserlerde "Din ve örf yolu ile lâyık olduğu bir mertebenin birazcık aşağısında görünmek" diye izah edilmektedir. Bu ölçüyü koruyamayıp aşırı derecede alçalmaya "Temelluk" adı verilmektedir.

Tevazu, gönül alçalması; temelluk ise huy alçaklığı, menfaat veya mevki elde etmek için zillete düşmektir. Tevazu, sahibinin kadrini yüceltir; temelluk, failini seviyesizliğe düşürür. Bu sebeple, mekârimi ahlâkı tamamlamak üzere gönderilen Peygamberimiz "Temelluk, mü'minin ahlâkından değildir"(1) buyurmaktadır. Vakarlı olmak nasıl kibir değilse, ölçülü tevazu da temelluk ve tezellül sayılamaz.

VAKARLI OLMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Kibir, olduğundan fazla görünme hastalığı ve aşırılığa kaçan bir davranıştır. İslâm dinine uygun hareket tarzına "vakar ve ağır başlılık" adı verilmektedir. Yürümemizde, oturup kalkmamızda ve hatta ibadet lerimizde islâmî vakarı bir ölçü olarak korumamız gerekmektedir.Bu ölçüyü tesbit eden bir âyet-i kerimede, "O çok esirgeyenin (hâs) kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürürler. Kendilerine beyinsizler (hoşa gitmeyecek) laf attığı zaman selam (etle) derfer"(1) buyrulmaktadır.

Hareketlerimizde acele edip telaşlanmak, heyecanı tahrik eder ve etraflıca düşünmeye engel olur. Bu tarz hareket, çok kere, yanılmaya ve zarara uğramaya sebep olur. İnsanları iyiye ve güzele teşvik eden efendimiz, "Âheste hareket Allah'tan, acele ise şeytandandır' (2) buyurmaktadır. Bu ciheti dile getiren bir şairimiz şöyle demektedir:

TEVEKKÜLDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Tevekkül, Allah'a güvenip onun verdiği ile yetinmektir. Tevekkül ve çalışma birbirine aykırı değildir. Tevekkül edip de çalışmayı terk etmek tefrit, çalışmak ve fakat tevekkülü terk ifrattır, Her iki yanlıştan uzak bulunan bir hareket tarzı ise, dinimize aykırı düşmeyecek bir işte çalışmak ve tevekkülü de ihmal etmemektir. Sehl bin Abdillâh 'Tevekkül peygamberin hali, çalışıp kazanmak da onun sünnetidir, kim onun hali üzerinde kalırsa sünnetini asla terk edemez" demiştir(1).

Bir adam Resûli Ekrem (s.a.v.)'e gelerek, "Ey Allah'ın Resûlü, (devemi başı boş) bırakayım da tevekkül edeyim mi?" dedi. Cihanın fahr-i ebedisi: "(Deveni) bağla ve tevekkül et" (2) buyurdu, Çalışmanın aleyhinde bulunan sünnete, tevekkülün aleyhinde konuşan imana dil uzatmış olur. Ne güzel ifade etmişler:

Ali Kırca bazı siteleri kapattırdı

  • imdat sezer

Ali Kırca, mahkeme kararıyla porno görüntülerini yayınlayan internet sitelerini kapattırdı. Kırca ayrıca Vatan ve Hürriyet gazetelerine de haber yayını konusunda yasak getirtti.


atv anchormani Ali Kırca, İstanbul Kadıköy Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nin kararı ile porno görüntülerini yayınlayan internet sitelerini kapattırdı, gazetelerin haber yayınına yasak getirdi.

Internet Servis Sağlayıcısı şirketlere gönderilen kapama yazısında, porno görüntüleri yayınlayan adresler tek tek belirtildi. Hakimin kendisine iletilen CD'den sonra aldığı kararda, Ali Kırca'nın saygın bir kişi olduğu belirtildi.

Müslüm Gündüz: “-Nerede kaldınız?”

  • imdat sezer

28 Şubat Muhtıra Light’ının üzerinden sekiz yıl geçti. Bu zaman zarfında hem “postmodern darbe”ye maruz kalanlar, hem de “muhtıra”nın yapımcıları özeleştiri yapma ihtiyacı hissettiler ve çarpıcı itiraflarda bulundular.

Dönemin sembol ismi Çevik Bir’in “28 Şubat’ta bizi medya dolduruşa getirdi!” şeklindeki cümlesini İtirafname’nin en başına yazmak gerekir: Çevik Bir, 3 Kasım seçimlerine birkaç gün kala yabancı konukların çoğunlukta olduğu bir siyasi sohbette sözünü ettiğim ‘tarihi ifşaat’ ile yetinmemiş, AK Parti lehinde olumlu görüşler de sarf etmişti!

ALİ KALKANCI'nın saçları KIRCA'laşmış mıdır?

  • imdat sezer

Zehirliok.com sitesinin medyaya haber olunca, yapılan haberlere yorumlarda arka arkaya gelmeye başladı. Çeşitli haber sitelerindeki yorumları toplayıp bir araya getirdiğimizde site hakkında övgü dolu takdir ve teşekkürlerin yanında, katıksız önyargılı okurlarda gözümüzden kaçmadı. Hele öyle yorumlar vardı ki, haberi okuyup hemen karaçarşaflılar, ali kalkancılar, tarikatçılar demeye başlamışlar bile. Bir insan ancak bu kadar önyargılı olabilir. Ellerine geçen ilk fırsatta yorumlarını değil ideolijilerini kusmayı düstür edinmiş acizler...

Daha yeni başka bir haber daha vardı manşetlerde. Ali Kırca internette yayınlanan porno görüntüleri nedeni ile 3 tane sitenin kapatılma kararını aldırmış ve bir kaç gazetenin haber yapmasına da yasak getirtmiştir. Gerekçe ise toplum içinde saygın yere sahip olması gösterilmiştir. Atı alan üsküdara geçmiş. Bu sefer islamı karalamak için, seneryosu önceden yazılıp ve medya kuruluşu polislerle jandarmalarla baskın yapılıp yarı çıplak kimse yakalanmıyor aksine gizli kamera ile toplumun saygın bir ismi olduğu belirtiler birisi çırılçıplak. Ve kuranı kerim ayetlerinde kesinlikle yaklaşmayın denen zinayı işlerken görüntüleniyor.

İşte katıksız ön yargılı okurlar büyük bir iştahla malum porno görüntüsünü izleyip cinsel tacizlerine yeni pozisyonlar kazandırırken, amatör tiyatrocu ali kalkancıların on sene önce oynadıkları seneryolarla müslümanları karalamantan beri durmuyorlar. Behey deve kuşları, kafanızı kumlara gömüp gerçekleri görmemek için daha ne kadar inatlaşacaksınız?

Kuru Yolma

  • web

Kuru Yolma genellikle kümes hayvanları üzerinde uygulanan bir kesim sistemidir.

Canlı hayvan kesim esnasında tüylerinin kolay yolunabilmesi için tüy ıslama kazanına girmektedir. Bu kazandaki suyun sıcaklık derecesi 40C ile 80C arasında değişmektedir. Kuru yolma sisteminde bu sıcaklık 55C sıcaklığı aşmamaktadır. Zira yapılan araştırmalara göre 55C ve üzerindeki sıcaklıklarda canlı hayvanın derisi üzerinde bulunan vücudu koruyucu tabaka zarar görüp iç organlara kadar su girişine neden olmaktadır. Ürün içine giren bu su, raf ömrünün kısalması ve insan sağlığını zarara uğratması gibi sonuçlar doğurmaktadır.

Şeytana Uymaktan Sakınmak

  • Deniz

Şeytanın adımlarına uymayın, çünkü o size hakikaten apaçık bir düşmandır" (Sure-i Bakara 168).

İblisin Hz. Adem ile Hz. Havva'ya düşmanlığını ve onların soyundan gelen insanlara husumetini Kur'ân-ı Kerim'in ayetleriyle açıklamak istiyorum.

"Hatırla o vakti ki Rabbin meleklere: Ben, demişti, kuru bir çamurdan sûretlenmiş bir balçıktan bir be­şer yaratacağım. O hâlde Ben onun yaratılışını bitir­diğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanınız."

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etti. Ancak iblis, bu secde edenlerle beraber olmaktan çekinerek dayattı. (Cenab-ı Hak) "İblis, sen neye secde edenlerle beraber değildin?" dedi. O: "Ben, dedi, kuru bir çamurdan sûretlenmiş bir balçıktan yarattığın beşer için secde edeyim diye (var) ol­madım." Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu: "O halde cık buradan. Çünkü sen artık kovulmuşlardansın. Hiçşüphesiz ceza gününe kadar lânet senin tepende­dir."

Nefs-i Emmareye Tabi Olmaktan sakınmak

  • Deniz

"... Nefs olanca şiddetiyle kötülüğü emre­dendir muhakkak..." (Sure-i Yusuf 53).
Lügat bakımından ruh, can, ceset, hevâ, heves ve bir şeyin hakikatı manalarında kullanılan nefs, dini bakımdan "şehvetin, gadabın ve kötü duygu­ların mebdei" diye tarif edilmiştir.

Yaratılmışların faziletçe en üstünü bulunan in­sanın benliğine meleki haslet olarak akıl; behimi sı­fat olarak nefs dürülüp yoğrulmuş ve bu keyfiyet üzere yaratılmıştır.

Nefs, ıslah edilmediği zaman insan için en büyük düşman olur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bu ciheti bir ha-dis-i şeriflerinde şöyle açıklamıştır: